Mimar Le Corbusier ve İnternet Mefhumu

        1950’li yıllarda bilgisayar kavramının gelişim göstermeye başlamasıyla bilim dünyası cihazlar arasında veri aktarımını mümkün kılacak bir teknolojinin peşine düşmüş ve böylece internetin tarihçesi başlamıştır. Dünyayı değiştiren her teknolojik gelişmenin temelinde olduğu gibi internetin gelişiminde de askeri çalışmalar öncülük etmiş ve ABD Savunma Bakanlığı ilk protokol olan ARPANET’i kullanmaya başlamıştır. Bu ağ üzerinden gönderilen ilk mesaj ise Los Angeles’ta bulunan Kaliforniya Üniversitesindeki bir profesörün bilgisayarına gönderilmiş ve internetin gelişimi günden güne devam etmiştir.

Tim Berners Lee 1989 yılında CERN laboratuvarlarında HTML programlama dilini geliştirerek ve hepimizin aslında “www” olarak da bildiğimiz “worl wide web” yani dünya çapında ağ sistemini kurmuştur. 20 Aralık 1990’da ilk internet sitesini CERN’in kendi ağında yayınlayan Berners, 1991 yılı içerisinde bu siteyi dünya geneline açmıştır. 1992 yılında internette sadece 50 web sayfası varken, bu sayı 1996’da 40 milyonun üzerine çıkmıştır.

İnternetin erken dönem çalışmalarına imza atan bilim adamları o zamanlarda, bu mefhumun günümüzde ulaşacağı konumu hayal dahi edemezlerdi. İnternetin,eskiden telefonda veya bilgisayarda fazla vakit geçirdiğimizi düşünerek bizlere kısıtlamalar getirmeye çalışan büyüklerimizin dahi hayati organlarından birine dönüşmüş olması aslında gelinen noktanın ne denli çılgınca olduğunu gözler önüne seriyor. İnternet,  alışverişi, eğlenceyi, sinema-dizi sektörünü, yazılı-görsel basını ve daha sayamayacağımız birçok kavramı derinden sarsmış ve dönüştürmüştür. Peki internet ile 1965 yılında 78 yaşında vefat etmiş, modern mimarinin en önemli dört aktöründen biri olan ve hayatında herhangi bir web sayfası ile hiç tanışmamış olan Le Corbusier arasında nasıl bir bağ var? Hadi gelin önce biraz Le Corbusier’den bahsedelim.

Le Corbusier 1887-1965
    
    Le Corbusier olarak tanınan Charles Edouard Jeanneret I. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan modern mimarinin öncü isimlerinden birisidir. Mimarlığının yanında aynı zamanda şehir plancısı, ressam, herkeltraş, yazar ve modern mobilya tasarımcısıdır. Pürizm akımının iki kurucusundan biridir. 20. Yüzyıl mimarları arasında, hakkında en fazla yazılan, konuşulan mimardır desek hata etmiş olmayız herhalde. 50’den fazla yapısı inşa edilmiştir. Bunun yanında 50’den fazla da kitabı yayımlanmıştır. Aynı zamanda bir mimarlık kuramcısı ve sanat eleştirmendir.  Pencereyi çerçeve, manzarayı ise resim olarak imgelendirir. Yatay pencereler, plotiler ve pürist kütleler onun tasarımlarının temel yapı taşlarıdır. 

        
Villa Savoye - İnşaat Başlangıç Tarihi:1929
Le Corbusier 5 yıl boyunca çıkardıkları L’Esprit nouveau dergisinde modern medya tekniklerinkinden faydalanarak birçok büyük endüstriyel firmanın reklamcılığını da üstlenmiş ve bu süreçte kitlesel iletişim teknikleri hakkında birçok deneyim edinmiştir. 20. Yüzyılda onun için ev statüsü değişmeye başlamış, özel alan ile kamusal alan arasındaki ve içerisi ile dışarısı arasındaki sınırlar belirsizleşmeye başlamıştır. Bu savının temelini ise dergisindeki medya deneyimi ve yeni yeni ortaya çıkan iletişim teknolojileri – gazete, telefon, radyo, film, televizyon- olgusu oluşturmaktadır. Sınırların bulanıklaşması savı Le Corbusier’in villalarında geniş açıklıklı, yatay pencereler olarak tezahür etmiş ve “Yeterince cam duvarınız varsa özgür olursunuz.” söylemini doğurmuştur.

   Modern Mimari Sergisi'nde Le Corbusier'in köşesi   

Henry Russel Hitchcock ve Philip Johnson’un koordinatörlüğünü yaptıkları ve ABD’nin çeşitli bölgelerinde 7 yıl boyunca devam eden “Modern Mimari” sergisinde Le Corbusier’e ait Savoye Villa’sının modeli, Stein Villası , Weissenhof Siedlung’daki çifte-ev ve Beistegui dairesinin fotoğrafları da sergilenmiştir.  Müzenin müdürü Alfred Barr’a göre sergiler son kırk yılın Amerikan mimarisini her şeyden daha çok değiştirmiştir ve Le Corbusier bu değişimin mimarlarından birisidir. Hitchcock ve Johnson Serginin akabinde kaleme aldıkları The İnternational Style başlıklı kitapta Le Corbusier’i modern mimarinin dört öncüsünden biri olarak ilan etmişlerdir.  



Le Corbusier'in Cezayir Kadınları Eskizi
        Le Corbusier için sanatın 2 temel bileşeni vardır; kalıcılık ve tutku. Sanat eserinin gelgeçliğiyle ilgili fütürist kuramı reddeder. Sanat eseri ile teknoloji eserini ayırt ederken yalnızca ikincilerin gelip geçici olduğunu savunur. Le Corbusier sanat ile hayat arasında, sanat eseri ile gündelik nesne arasında ve sanatçı ile toplumdaki diğer tüm “üreticiler” arasında ayrım yapar.

Sanat müzeleri, müze olgusunun bir alt başlığını oluşturur. Bunun yanında tarih müzeleri, antropolojik -arkeoloji,etnolji,folklor – müzeleri, doğa tarihi müzeleri, bilim ve endüstri müzeleri ve çeşitli uzmanlık alanlarıyla ilgili – cam, tütün, şarap, sağlık- müzeleride bulunmaktadır. Müze olgusunu sadece sanat ile bağdaştırmak doğru bir bakış açısı değildir. Müzeler sanatsal nesnenin, gündelik nesnenin yahut endüstriyel nesnenin sergiye sunulduğu, geçmiş ile bugün arasındaki bir enformasyon aracıdır. Bu bağlamda sanatsal olsun ya da olmasın eski zamanlardan kalmış veya güncel hali yeniden yorumlanmış nesnenin öznede imgeler yaratıyor olması sergilenebilir bir nesne olup olmadığını belirleyen en temel ön koşuldur.


Le Corbusier 1925’de L’ Art decoratif d’aujourd’hui’in yeniden basılmış serisindeki bir makalesinde müzeler hakkında şu satırları yazar:

Müzeler daha yeni doğdu, eskiden hiç müze yoktu. Müzelerin taraflı tutarsızlığında model yoktur, yalnızca bir bakış açısının unsurları vardır. Hakiki müze her şeyi içeren müzedir.                          

Bide; batı ülkelerinde tuvaletin yanında bulunur ve tuvaletten sonra genital bölge temizliği için kullanılır. Sıcak ve soğuk su muslukları vardır ve şeklen alafranga tuvalete benzer. Kısaca taharet musluğunun tuvaletten ayrı olarak kullanım şeklidir. 

        Onun kişisel müze olgusunu daha iyi anlayabilmek için daha nesnel bir örneği irdelemek gereklidir. Le Corbusier çıkardıkları L’Esprit nouveau dergisindeki “Diğer İkonlar: Müzeler” başlıklı makalesinin başında Maison Pirsoul’un imal ettiği bidenin ve Duchamp’ın R. Mutt Pisuarı’ının birer görselini kullanmıştır. Bu nesnelerin iki ortak özelliği vardır. Öcelikle her ikisi de birer tesisat elemanıdır ve kullanılan iki fotoğrafta da sadece röprodüksiyon olarak bulunmaktadır. Bidenin orijini L’Esprit nouveau’nun sayfalarıdır. Pisuar ise New York’taki Salon of Independets’ta sergilenecek olur fakat reddedilir ve sergilenemez. Çünkü kitlesel olarak üretilmiş bir nesne olan R. Mutt Pisuar’ının baş aşağı çevrilip imzalanmış hali “aşırma, yalnızca bir tesisat parçası” olarak değerlendirir. Daha sonra aslı kaybolmuş ve geriye sadece fotoğrafı kalmıştır.  Bu değerlendirmenin akabinde Beatrice Wood The Blind Man’da şunları yazar:


Pisuarı Bay Mutt’ın kendi elleriyle yapıp yapmamasının önemi yoktur. Pisuarı SEÇMİŞTİR. Hayatın içinden sıradan bir nesne almış ve onu öyle bir biçimde yerleştirmiştir ki nesnenin faydası bakımından anlamı bu yeni başlık ve bakış açısıyla değişmiştir.
 
Kitlesel olarak üretilmiş bir nesneyi imzalayarak Duchamp, bireysel yaratım kategorisini olumsuzlar ve imzanın yapıtın niteliğinden daha çok şey ifade ettiği gerçeğini sanat piyasasının yüzüne vurur. Le Corbusier’in müzeler hakkında yazdığı makalesinin başında bu iki nesnenin yani bidenin ve R. Mutt Pisuar’ının fotoğraflarını kullanılmış olması açıkça ifade ediyor ki bu iki endüstriyel ürün Le Corbusier için “müzelik” nesnelerdir çünkü “Hakiki müze her şeyi içeren müzedir.”. Daha önceden Le Corbusier’in gündelik nesne ile sanat eserini, endüstriyel ürün ile sanat eserini ayırdığından bahsetmiştik. Le Corbusier bu iki nesneyi de yine bu bağlamda değerlendirir ve bu iki endüstriyel nesneyi gelecek kuşaklara çağın kültürü hakkında bir şeyler anlatacak nesneler olarak kabul eder. Le Corbusier’in müzeye ilgisi kültürel kayıt fikrinden gelir fakat kültürdeki çağdaş dönüşümler artık geleneksel müze mekanizmasıyla kayıt altına alınamaz. Le Corbusier Vakfı’nda saklanan “Paris Mektubu” başlıklı bir el yazmasında şu satırları yazar:    
    
        Uzun bir zaman boyunca resmin asıl amacı belgeler üretmekti. Ama bundan yüz yıl önce fotoğraf ve otuz yıl önce de sinema ortaya çıktı. Bugün belgeler artık objektifin tek bir klik’iyle ya da dönen bir filmden elde ediliyor.

           Le Corbusier her şeyi içermesi beklenen hakiki müzeden bahsederken klasik anlamda 19. yüzyıl müzelerinden, kapalı mekanlardan, ya da açık hava sergilerinden bahsetmiyordu. Hayali bir müzeden, kitle iletişim araçlarıyla ortaya çıkan bir müzeden bahsediyordu. L’ Art decoratif d’aujourd’hui’e bu meseleyi şu satırlarla örneklendirmiştir:

        Fresk, kiliselerin ve sarayların duvarlarında tarih yazıyordu, fazilet ya da kibirle ilgili hikayeler anlatıyordu. Kitap yoktu. İnsanlar freskleri okuyorlardı. Modern fresk afiştir ve afişin yeri de sokaktır. Ömrü beş yüzyıl değil iki haftadır. Sonra yerine başkası gelir. Sanat bugün ve geçmişin müzesi olan sokağın her yerindedir.

                                                                                                 Boîte en valise (Valizdeki Kutu)   Duvarsız Müze    
                    
            Le Corbusier’in anlatmaya çalıştığı bu yeni ve henüz o zamanlar tanımlanamayan müzenin sanat tarihinde başkaları tarafından da denendiğini söyleyebiliriz. Ünlü roman yazarı ve düşünür aynı zamanda Fransa'nın ilk Kültür Bakanı André Malraux’un “Duvarsız Müze” adını vereceği salt fotoğraflardan oluşan kitap denemesinde yine kitlesel iletişim aracı olan kitap ile özneye müze deneyimi sunma çabası ile karşılaşıyoruz. Başka bir örnekte Marcel Duchamp eserlerinin minyatür replikalarını ve renkli reprodüksiyonlarını içeren kumaş kaplı bir karton kutu hazırlar ve bunu Boîte en valise (Valizdeki Kutu) olarak isimlendirir. 1936’dan beri kutu hakkında çalışmış olan Duchamp 1955’te Johnson Sweeney ile yaptığı bir televizyon programında şunları söyler:
    
    Burada yeni bir ifade biçimi işin içindeydi. Amacım resim yapmak yerine hoşuma giden resimleri ve nesneleri yeniden üretmek ve mümkün olduğunca küçük bir mekanda bir araya getirmekti. Nasıl yapacağımı bilmiyordum. Önce bir kitap düşündüm, ama fikir hoşuma gitmedi. Daha sonra bunun bir kutu olabileceği aklıma geldi; bütün eserlerimi bir araya getiren küçük bir müze gibi olacaktı, tabiri caizse seyyar bir müze gibi olacaktı.

Bu 3 bağlamda hadi yazının en başını hatırlayalım; evet internet. Duchamp’ın Valizdeki Kutusunun, Malrauz’un Duvarsız Müze’sinin ve tabiki Le Corbusierin hakiki müzesinin en modern hali, insanlığın yepyeni müzesi; internet. Çağın insanının inançlarını, eylemlerini, toplumsal olaylarını, endüstriyel nesnelerini, fotoğraflarını, tarihini, önemli ya da önemsiz meselelerini, doğru ya da yanlış bildiklerini, insanlık tarihine ya da sanat tarihine asla altın harflerle yazılmayacak olan milyarlarca insanın bireysel sözlerini, tweetlerini, alışkanlıklarını ve kamusal alan ile sınırları daha da silikleşmiş mahremini gelecek nesillere aktaracak olan duvarsız müze, çağın insanının gelecek kuşak ile arasındaki en modern enformasyon aracı; internet. İlk web sayfası Le Corbusier’in vefatından tam 25 yıl sonra kuruldu ve ölüm onun internetle tanışmasına maalesef izin vermedi. Onun erken dönem şartlarında dahi modern müze olgusunu kitlesel iletişim araçları üzerinden değerlendirmiş olması ve bunu, bugüne kıyasla döneminin kitlesel iletişim araçlarının kısıtlı imkanlarına ve ulaşılabilirliğinin zorluklarına rağmen başarabilmiş olması bizlere bir kez daha onun zamanının çok ötesinde bir moderniteye sahip olduğu gösteriyor. 


KAYNAKÇA:

Beatriz Colomina, Mahremiyet ve Kamusallık, Metis Yayınları, İstanbul, Mayıs 2020 s.140-231 https://www.biltektasarim.com/blog/internet-nedir-internetin-tarihcesi https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/teknoyasam/internetin-babasi-tim-berners-lee http://www.aliartun.com/yazilar/hayali-muze/

  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ata'ya Mektup

Piyano